8 Ağustos 2013 Perşembe

Medya Araçsallaşmış Bir İktidar mıdır ?

"Asıl sorun, özgür bir toplumda mı yoksa bir çeşit kabullenilmiş totalitarizm altında olayların merkezinden uzaklaştırılmış şaşkın sürü olarak bir yerlere sürülen, dehşete düşürülen vatansever sloganları bas bas bağıran, hayatları için sürekli korku duyan, huşu işe kendilerini yok olmaktan kurtaran liderlere hayran olan; eğitimli sınıflarınsa bir emirle uygun adıma geçerek kendilerinden beklenen sloganları tekrar ettiği ve evinde değerlerini kaybederek gerileyen bir toplumda payımıza düşeni mi yaşamak istediğimiz. 
 Bu bir seçimdir. Yüzleşmek zorunda olduğumuz bir seçim. Böylesi soruların cevabı aslında büyük ölçüde senin benim gibi insanların elinde."
Noam Chomsky

Medya Araçsallaşmış Bir İktidar mıdır ?
 Gustave Le Bon, Kitleler Psikolojisi adlı eserinde insanlığın bir kitleler çağına girdiğini ve yönetimin kişilerin insiyatifinde çıkıp kitleler tarafından belirlendiğini söylemişti. Ancak bunu söylerken, kitlelerin azınlıklar tarafından kontrol edilen ve kendilerine benimsetilen gerçeklerin dışına çıkamayan iradesiz çoğunluklar hâline gelebileceğini tahmin edemediğini düşünüyorum.
         Çünkü her ne kadar iktidarın seyrini belirleyen halk kitleleriymiş gibi görünse de, bu kitlelerin iradesi basit bir oyundan ibarettir.Ancak kitleler, iktidar için uyutulabildiği ve yalanlara inandırılabildiği sürece tehlikesizdir. Çünkü bir şeylerin farkına vardıklarında kendilerine nasıl aşağılıkça bir oyun oynandığını anlayacak ve yakın zamanda tanık olduğumuz gibi, bu sirkin sahiplerine ve soytarılarına karşı ayaklanacaklardır.
        İktidar, ayaklananmanın büyümesini önlemek için kendisine başkaldıran insanları, halkın geri kalanına kan emici yaratıklar olarak göstermek zorundadır. Kendini aklayabilmek için devamlı olarak yalanlar üretir ve bir beyin yıkama sistemi hâline gelen medya yoluyla insanları, kendisine başkaldıranların kötü olduğuna inandırır. Bu beyin yıkama, kitlelerin çocukların bile inanmayacağı kadar aptalca yalanlara inanmalarını sağlar.
 İşte Hermes'in Laneti tam olarak burada başlar. Hermes, Yunan mitolojisinde tüccarların, hırsızların ve kumarbazların koruyucusu, tanrıların en kurnazıdır. Apollon'un ineklerini çalar ve cezalandırılmak için Zeus'a götürüldüğünde bir kaplumbağa kabuğundan yaptığı gitarı çalarak Zeus'u ve Apollon'u etkiler. Zeus, Hermes'i cezalandırmak yerine ona bir çift kanatlı ayakkabı verir ve onu tanrıların habercisi yapar. 
Hermes'in en önemli özelliği yalancılığıdır. Zeus, Pandora'yı yaratırken yalan ve hile yetisini Hermes'ten istemiştir. Onun bir özelliği de itaatkar ve hizmetkâr oluşudur. Olympos eğlencelerinde tanrılara hizmet eder, onlar için odun keser, et pişirir ve bütün zamanını diğer tanrılara hizmet etmekle geçirir.
 Bugün medyanın büyük kısmı Hermes'i totem edinmiş gibi, onun geleneğini devam ettiriyor. Eğer politeizm günümüz toplumunda yaygın olsaydı, bugün herkesi provakatör ve terörist ilan eden penguen sever gazete ve televizyonların habercileri, TRT binasının olduğu yere Hermes'in tapınağını inşa eder heykelleri etrafında dönüp onun sunağında kurban keserlerdi. Hermes artık bir tanrı değil, mitoloji kitaplarında kalmış bir figürken bile onun geleneğine bu kadar sadık kalmaları bunu düşündürüyor. Tıpkı Hermes gibi bütün varlıklarını yalan ve hile üzerine kurup, egemenlerin sofrasında onlara hizmet ediyorlar.
 Medyanın manüpilasyonuna maruz kalıyorken ve onun tarafından, ülkenin büyük bir kesimine "vandal, terörist, kan emici" olarak gösteriliyorken bu sistemi ve nasıl işlediğini iyi anlamamız lâzım.
Bugün medyanın görevi, halkı devletin politikalarına alıştırmak, hiç bir insanın onaylamayacağı barbarlıklar devlet tarafından yapıldığında meşru göstermek ve insanlara sorunlarını unutturup dikkatlerini başka yerlere çekmektir. Diktatörlerin ve otoriter yönetimlerin, kolluk kuvvetlerinde daha çok önem verdikleri bir şey varsa o da propaganda ve bu propagandanın yayıldığı medyadır. Çünkü halkı kolluk kuvvetleriyle tamamen sildirmek zahmetli ve kesin sonuç vermeyecek bir iştir, ancak beyinlerini yıkayarak ve kendi yalanlarını mutlak doğruymuş gibi benimseterek teslim almak, devleti güçlendirecek ve silahın elde edemediği otoriteyi halkın üzerinde sağlayacaktır.
 1937'de Pennysylvania'da Johnstown çelik işçileri büyük bir grev yaptılar. 30lu yıllar boyunca ABD'deki işçi mücadeleleri sonuç vermeye başlamış ve işçiler 1935 Wagner Yasası gibi kazanımlar elde etmişlerdir. Doğal olarak bu durum sermayenin ve iktidarın pek hoşuna gitmedi. Bu yüzden grev kırma yoluna gittiler, ancak şiddete başvurmak işe yaramıyordu. Grevi kırmak için yapılması gereken şey propagandaydı ve bu propagandanın amacı grevcilerin topluma zarar veren bozguncular olduğuna inandırmaktı. Çünkü Amerika, işçi, işveren, ev hanımı ve bir çok insanın bir arada yaşadığı uygar bir toplumdu ve kötü niyetli bozguncular bu uyumu mahvetmeye çalışıyorlardı. Bu kara propaganda işe yaradı ve bu yöntem bir daha sonra da "Mohawk Valley Yöntemi" olarak grevlerin kırılmasında kullanıldı.*
 İşte bu yöntem, insanları kandırmanın en etkili yoludur. Sistem, insanlara çocukluktan itibaren benimsetilen bazı değerlerin tehdit edildiğinden ve eğer bozguncu sürüsü ortadan kalkmazsa zarar göreceğinden bahseder. Eğer işçiler grev yapıyorsa kutsal Amerika tehlikededir. Eğer birileri Kürtçe konuşuyorsa atalarımızın kanıyla kurulmuş yüce Türk devleti tehlikededir. Ne kadar farklı yerlerde kullanılırsa kullanılsın bu propagandanın özü aynıdır: ortada insanların ortak çıkarlarını ve toz pembe sistemi tehdit eden kötü niyetli insanlar vardır, bunlar mutlak huzurun sağlanması ve değerlerin korunması için yok edilmelidir.
 Düşünmeye üşenen ve sahip olduklarını kaybetme korkusunda olan kitleler, bu yapay tehditlerden korkarak beyne sahip olarak doğmuş hiç bir canlının inanmayacağı kadar ahmakça yalanlara inanmaya başlarlar. Dünyayı saran bir Komünizm tehlikesi olduğu için Ronald Reagan ve onun desteklediği El Salvador çeteleri  kahramandır. Müslümanlar medeniyeti tehdit ederken onların üstüne ordularını yollayan George Bush, medeniyetin koruyucusudur. Almanları Çingenelerin ve Yahudilerin zulmünde koruyan Adolf Hitler bir kahramandır. Kardeş kardeşi öldürürken tanklarıyla ülke yönetimini ele geçirip binlerce insanı işkencelerde öldüren Kenan Evren iyi biridir. Ulu bir önder ülkenin bütünlüğünü korumak için Dersim'de katliam emri verir. Faiz lobisi, ülkenin büyümesini çekemezken onun kışkırttığı çapulcularla mücadele eden Tayyip Erdoğan bir kahramandır, binlerce insanı yaralayan, işkence eden, taciz eden ve bazılarını öldüren polis ise cennetin kutsal koruyucularıdır.
Tüm bu kahramanlar, yüce insanlar binlerce insanın acı çekmesine sebep olmuştur ancak ülkenin bütünlüğü ve medeniyetin tehlikelerde korunmas yanında bunun lafını etmek yakışık almaz. Çünkü değerler uğruna bazı fedakarlıklar gösterilmelidir. Sistemin ve onun medyasının bize benimsettiği düşünce tam olarak budur. Hermes'in geleneğinde gelen medya her zaman ezenin yanında olacak ve ezilenleri yok edilmesi gereken kötü niyetli insanlar olarak gösterecektir.
 Bugün medyanın ikiyüzlülüğüne tanık olunduğu hâlde, insanların eski yalanlara inanmaya devam etmeleri ve kendilerini vandal olarak gösteren medyanın on yıl önceki yalanlarını hâlâ benimsiyor olmaları da trajikomik bir durumdur. Yaşadığımız ülkede kimse ABD'nin Irak'a baskı altındaki halkı kurtarmak için gittiğine inanmazken, herkes okyanus ötesinde üretilen bu yalanın farkındayken, Güneydoğu'daki sorunun sadece ihanet etmek için bomba patlatan birkaç başı bozuğun meselesi olduğuna inanmak oldukça popülerdir. İnsanlar bir yandan medyanın yalancılığına küfrederken, diğer yandan bu yalancılığa inanmaya devam etmektedirler.
 İşte kurtulunması gereken budur. Bilinmelidir ki, iktidar ve onun medyası halka asla doğruyu söylemeyecek ve medya tıpkı Hermes gibi, iktidarda olanlara ayırt etmeden hizmet edecektir.
*Noam Chomsky - Medya Denetimi

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Bize Desteğinizi Yorum Yazarak İletebilirsiniz