Modern Hayatta Kadının Kimlik Arayışı |
Tüketicilik, sosyal statü, daha fazla refah gibi yeni bir
takım eğilimlerle öne çıkan modern hayatta kadının
başlıca sorunları, toplumsal roller, ekonomik
bağımsızlık ve cinsellik noktasında
yoğunlaşmaktadır.
a) Rol Karmaşası: Toplumun kadın
kavramına yüklediği geleneksel anlam çerçevesinde kadın,
yaşadığı aile ortamında bir yandan eşinin bütün
ihtiyaçlarına, istek ve arzularına cevap vermek suretiyle "iyi
bir eş" olmak zorunda iken, diğer yandan da
çocuklarının giyim-kuşam, beslenme ve eğitim ile ilgili
üzerine düşeni yerine getirmek, çocuklarına âzamî sevgi, ilgi ve
şefkat göstermek suretiyle "iyi bir anne" olmak
durumundadır.
İyi bir eş ve iyi bir anne olmak
zorunluluğu yanında modern kadın, bir taraftan evine
çeki-düzen veren, temizliğini ve ihtiyaçlarını
karşılayan "iyi bir ev hanımı" olmalıyken,
diğer taraftan da eğer çalışıyorsa, işini
aksatmadan özenle, gayret ve istekle yürüten "iyi bir üretici" olma
sorumluluğunu taşımaktadır.
Bütün bunlardan arta kalan vakit diliminde ise –zaman
kalıyorsa- kendi ihtiyaçlarına bakacak, kendisiyle ilgilenecektir.
Sonuç itibariyle çağdaş modem kadın,
üstlenmiş olduğu ya da kendisine biçilen roller noktasında
önemli sorunlarla karşı karşıyadır ve bu sorunlar
çoğu kadında kimlik bunalımına yol açabilecek güçlü bir
rol karmaşasını gündeme getirmektedir.(4)
b) Ekonomik Bağımsızlık Sorunu:
Geçmiş toplumlarda çağın kadını hemen bütün
diğer alanlarda olduğu gibi ekonomik alanda da erkeğe
bağımlı bir hayat sürdürmek zorunda bırakılmıştı.
Günümüz modern kadını, geçmiştekinin aksine parasal
bağımlılıktan büyük ölçüde kurtulmuş olmasına
karşılık yeni bir bağımlılık
karmaşasına düşmüş durumdadır: Özellikle sanayi
devriminden(5) sonra modern kadın ekonomik
bağımsızlık arzusunun etkisiyle paranın, lüksün,
modanın, kısaca tüketiciliğin esareti altına
girmiştir.
Sözü edilen yeni
bağımlılığın iki sorumlusundan birisi,
materyalist-kapitalist anlayışın şekillendirdiği
toplum ve kültürdür. Ancak, diğer ve belki de asıl sorumlu, modern
kadının bizzat kendisidir. Çünkü insan olarak modern kadın,
tercihini hayatî ihtiyaçları doğrultusunda değil, daha çok
geçici arzular doğrultusunda kullanmıştır.
Tabiatıyla böyle bir tercih onu, kim olduğu, ne olmak istediği
ve ne olması gerektiği konusunda kimlik çatışmasına
sürüklemiştir.
Ekonomik bağımsızlık kazanan pek çok
kadın, hem evde hem de işyerinde; daha genel bir ifadeyle
yaşadığı sosyal çevrede, önceden
karşılaşmadığı birçok problemle yüz yüze
gelmektedir.(6) Daha fazla özgürlük, daha fazla tüketebilmek ya da lüks
yaşamak adına evinden koparılan kadın, materyalist
anlayışın şekillendirdiği modernitenin
acımasız çarkları arasında ezilmeye; asaletini, onurunu;
anneliğini ve kendine has daha pek çok kişilik özelliklerini
kaybetmeye mahkum edilmiştir. Bununla beraber, kadının içine
düştüğü ve asla hak etmediği mevcut durumdan bizzat kendisinin
de en az toplum kadar sorumlu olduğunu burada tekrar ifade etmek
durumundayız.
Netice olarak şunu rahatlıkla söyleyebiliriz:
Günümüz kadını bağımsızlığını
büyük ölçüde kazanmasına rağmen, daha fazla konfor, para, moda,
şöhret vb. gibi modern bağımlılıklar
geliştirmekten kendini kurtaramamıştır. Bu süreçte
kitle-iletişim araçlarının; dolayısıyla
reklamların çok önemli etkileri olmuştur.
Değişiklik ihtiyacı ve doyumsuzluk duygusu
insanlarda -şiddeti kişiden kişiye değişse de- en
güçlü eğilimler arasında yer alır. Bu tür eğilimler,
çoğu zaman kitle-iletişim araçlarında bütün cazibesiyle
sunulan eşyaların pazarlanmasında çeşitli yöntemlerle
suiistimal edilirler.(7) Reklamların muhtevası, büyük ölçüde
özentiye ve tüketiciliğe dayanır. Örneğin, film ve dizilerde
aktörlerin parayı nasıl kazandıkları değil,
nasıl harcadıkları ve nasıl eğlendikleri üzerinde
durulur.(8) Bütün bunlar, ekonomik gücü çağrıştırır.
Tabiatıyla böyle bir ekonomik statüye ulaşma arzusu, çoğu
kadını evin dışında çalışmaya iter. Ancak,
böyle bir tercih, çalışan kadın için birçok sorunu beraberinde
getirir.
Çalışan kadınların
karşılaştıkları problemlerle ilgili yapılan
araştırmaların sonuçlarına burada kısaca
değinmek yerinde olacaktır.
1) Evinin Dışında Çalışan
Kadınların Karşılaştıkları Genel Sorunlar:
- Çalıştığı işin
zorlayıcı şartları altında stres ve bunalıma
düşmesi,
- Sorumlulukların üstesinden gelememe korku ve
endişe nedeniyle ruhsal yapıda aşırı yüklemelerin
oluşması,
- Psikolojik alanda ortaya çıkan psikojenik komplikasyonların
etkisiyle bedensel yapıda güç ve direnç kaybı;
- Sosyal ilişkilerde gerileme ve kopma.
2) Aile-içi ilişkilerde ortaya çıkan muhtemel
aksaklıklar:
- Eşine yeterince vakit ayıramama, ilgi ve
sevgi kaybı.
- Aile-içi sorumluluklarda zayıflama ve ters tepki.
- Eş ve çocuklar ile olan ilişkilerde
uyumsuzluk ve yetersizlik.
- Aile bireyleri arasında tahammülsüzlük ve
ferdîleşme tehlikesi.
3) Çalışan kadınların
çocuklarında ortaya çıkan sorunlar:
- Saldırganlık, ölüm duygusu ve suçluluk duygularında
artış;
- Ebeveyne yönelik aşırı
bağımlılıklar;
- Ebeveynin birlikteliğini kıskanma;
- Kendine güven eksikliği ve içe dönüklük;
- Anti-sosyal davranışlar geliştirme;
- Bedensel ve ruhsal gerileme;
- Ebeveynle ilişkilerde uyumsuzluk.(9)
c) Cinsellik Sorunu ve Medya
İnsanda en etkin eğilimlerden birisi
olmasının yanında cinsellik, -içeriği ve
yoğunluğu şartlara göre değişmekle beraber- en fazla
süreklilik arz eden aktif bir güçtür.(10) Kontrol altına alınmadığı
takdirde cinsel arzu ve istekler, düşünce tutum ve
davranışlarda belirleyici bir etkinliğe ulaşabilmektedir.
Çağdaş materyalist görüşün kadın
anlayışında cinsellik, her şeyin önündedir ve bu maddeci
görüş, cinselliği istismar noktasında her fırsatı
değerlendirmeye büyük bir özen göstermektedir. Bu gerçeği ekonomik
pazarda; modern sanat ve edebiyatta... kısaca hemen her alanda görmek
mümkündür.
Günümüzde kadın cinselliğini en fazla sömüren
araçların başında kuşkusuz kitle-iletişim
araçları gelmektedir.(11) Gün geçtikçe yaygınlık kazanan
kitle-iletişim araçları, ardındaki felsefenin bir
yansıması olarak bedensel-ruhsal tüm insanî öğeleri
cinsellikle süsleme eğilimindedirler. Aslında bu yöneliş,
toplumları sarsan çok güçlü ve mutlaka tedavi edilmesi gereken büyük bir
psiko-sosyal hastalığa işaret etmektedir(12) ki,
hastalığın odağını "kadın"
objesi teşkil etmektedir. Pek çok erdemin sembolü olarak yüceltilmesi
gereken kadın, günümüzde cinselliğin sembolü ve tüketim
vasıtası olarak aşağılanmaktadır.
Kitle-iletişim araçlarının aracılık yaptığı
bu tarz yönelişin iki temel olumsuz neticesi söz konusudur: Biri,
kadının cinsiyetinden ve anneliğinden doğan zerafet ve
onurunu ayaklar altına almakla asla hak etmediği bir
değersizliğe mahkum edilmesidir. Diğeri ise, insanları en
zayıf oldukları duygusal yanlarından yakalayarak
haksızca, sadece tüketmeyi amaçlayan ve mutluluğunu tüketim
çılgınlığında arayan maddeci toplumların
oluşmasına yol açılmasıdır.
Ancak, burada ifadeye dökülen iki önemli neticeyi sadece
kadını cinsel yönüyle ele alıp ondan azamî ölçüde istifadeyi
amaçlayan materyalist anlayışa bağlamak doğru olmaz. Her
dünya görüşü ve buna dayalı her kurum veya kuruluş, elbetteki
amaçları doğrultusunda hareket edecektir. Bu noktada kendini sömürmeye
açık tutan; daha rahat bir hayat sürme adına insanî
değerlerini arka plana atan, dolayısıyla kendini pazarlama
aracı olarak istifadeye sunan kadının(13) suç ve
sorumluluğu hiç de küçümsenemez. Çünkü böyle bir kadın, bir yandan
gerçek kimliğinden sıyrılırken, diğer yandan da
cinsel sapmaların ve tüketim çılgınlığının
yaygınlaşmasına dolaylı ya da dolaysız hizmet
etmekle toplumsal dejenerasyona destek sağlamış
olmaktadır.
Ana hatlarıyla ve sadece yüz yüze geldiği
sorunlar açısından tek yönlü olarak ele
aldığımız kadın konusunun sonuna gelmiş bulunmaktayız.
Muhtemel çözümlere geçmeden önce önemli bir hususu zikretmekte yarar
görüyoruz.
Tarihî gelişim seyri içerisinde kadın
sorunları ile ilgili çizdiğimiz olumsuz tarihî tablo, geçmiş
toplumların tümünde kadının kötünün sembolü veya toplumun
yüzkarası olduğu anlamına asla gelmez. Tarih sahnesinde rol
almış pek çok toplumda ya da herhangi bir toplumun çeşitli
dönemlerinde kadınların sosyal, ekonomik ve bilimsel alanlarda
sayısız başarılara imza attığı; pek çok
toplumda erkeklerden çok daha güçlü bir şekilde belirleyici roller
oynadıkları inkar edilemez. Aynı şekilde günümüzün
toplumsal kültürel ve ekonomik hayat şartları altında
kadının evine hapsedilmesi; dış dünya ile
ilişkilerini kesip köşesine çekilmesi, asla çözüm değildir.
Uygun şartlar çerçevesinde dilediği zaman kadın, evinin
dışında çalışabilmelidir. Bu, kendisini ifade etmesi
ve potansiyel güçlerini geliştirebilmesi açısından çok
önemlidir. Ancak biz yazımızda, karşılaştığı
genel sorunlar açısından kadın olgusuna yaklaşmaya
çalıştık. Bu noktada çalıştığı
iş veya meslek tarafından kadının onurunun ayaklar
altına alınması, sömürülmesi ve potansiyel niteliklerinin
köreltilmesi asla tasvip edilemez.
Türkiye gerçeğinden hareket edersek, kadın
sorununa asıl ve köklü çözümü, kuşkusuz sosyokültürel yapı ve
onu temsil eden sosyal kurumlar getirebilir. Biyolojik, ruhsal ve toplumsal
bütünlüğü teminat altına almak zorunda olan devletin ve
dolayısıyla hükümetlerin, kadın politikasında önemli
eksiklikler ve yanlışlıklar söz konusudur. Bu nedenle çözüm
noktasında en büyük sorumluluğun sahibi yönetimlerdir. Ancak
günümüz şartları altında yönetim mekanizmasının
müslüman Türk kadınının sorunlarına kısa sürede
çözüm bulması oldukça zordur.
Bu durumda öne çıkan en önemli husus, Türk
kadınının kendi sorunlarını çözmeye bizzat talip
olmasıdır. Buna göre,
1) Modern kadın asil özüne yeniden dönmek;
varoluşunun anlamını, amaç ve hedeflerini yeniden fakat
sağlam ve genel-geçer ölçüler dahilinde ele almak zorundadır.
2) Kendisi ve çevresi ile ilgili kişisel rollerini
onuruna ve toplumdaki konumuna yakışır tarzda,
gerektiğinde fedakarlıktan kaçınmadan yeniden belirlemelidir.
3) Tutum ve davranışlarının
hayatına neler getirdiği ve neler götürdüğü noktasında
azamî dikkat etmeli, denge sağlamalıdır.
4) Bağımsızlığı, dînî-manevî
ve kültürel değerlerden uzaklaşmak tarzında
olmamalıdır.
5) Mutluluğunu maddiyata
bağlamamalıdır. Bir başka ifade ile ne kadar mal ve mülkü
olursa, o ölçüde de mutluluğa ulaşabileceği
yanılgısına düşmemelidir.
6) Evinin dışında çalışamayan
kadının evde kalmakla prestij ve haysiyet açısından
eşinden daha aşağı olduğu şeklindeki
görüşleri asla dikkate almamalı; aşağılık
kompleksine düşmemelidir. Evi ve çocukları ile ilgilenen bir anne,
dışarıda çalışan birinden daha düşük
değerde olmadığının, duruma göre belki de daha
yüksek bir değere sahip bulunduğunun bilincinde
olmalıdır.
7) Hayatın zorlukları karşısında
asla düş-kırıklığına uğramamalı, tüm
gücüyle olgun bir mücadelenin sahibi olmalıdır.
8) Hangi iş ve meslekte olursa olsun,
çalışan kadın, asıl amaç ve hedefini, aile huzurunun
teminine yöneltmelidir. Bu anlamda hiçbir zaman evini, eşini ve
çocuklarını ihmal etmemelidir. Çünkü yuvasında
başarısız ve huzursuz olan kadının, işinde veya
mesleğinde başarı ve verim kaydetmesi çok zordur.
9) Köklü ve son derece zengin bir kültürel mirasa sahip
müslüman Türk kadını, dînî, ahlakî ve kültürel değerleri ile
yeniden barışmalı, hayatını bu ölçüler
doğrultusunda yeniden düzenlemelidir.
10) Müslüman Türk kadını, gelecek nesillerin
bânisi olarak, çocuklarına bütüncü bir eğitim sağlayabilecek
uygun bir formasyona sahip olma noktasında her türlü fırsattan
yararlanmaya çalışmalıdır.
Yorum Gönder
Bize Desteğinizi Yorum Yazarak İletebilirsiniz