Kesin Olmayanı Seçmek |
İlk bakışta
Pascal bir Ortaçağfilozofu gibi görünür. Onun üç düzeni birbirinden ayırması ve
bu üç düzene göre çeşitli bilme yetileri ortaya koyması bir Bonaventura’nın,
bir Gazali’nin mistisizminden farklı değildir. Bedenler düzeni (ordre des
corps), tinler düzeni (ordre des esprits) ve sevgi düzeni (ordre de la charité)
ve bunlara karşılık gelen duyular, akıl ve kalp ayrımı. Bunların
aynısınıGazali’de de bulabiliriz. Tanrıyı bize sunanın akıl değil de kalp oluşu
(s.134), kalbin aklın bilemeyeceği kendi nedenlerinin olduğunu söylemesi (s.
134), bütün bunlar ortaçağ mistisizminden hiç de farklı olmayan şeyler. Ayrıca
Tanrı’nın hakikat, en yüksek iyi ve mutluluk kaynağı oluşu, insanın melek ile
hayvan arasında oluşu, bir orta oluşu vs. de Augustinuscu geleneğe tamamen
uygun.Ona göre insan ne melektir ne de hayvan, mutsuzluk meleği hayvan yapar.
(S. 164) ve tanrısız insanın sefaleti (misere); tanrıyla ise insanın kutluluğu
(félicité) (s. 21) sözkonusudur ki, bu düşünceler de yine Augustinuscu çizgide
ele alınması gereken düşüncelerdir. Peki, Pascal’i bizim açımızdan önemli kılan
nedir öyleyse? Bunun nedeni Pascal’in sonsuzluğu düşünürken her zaman işin
içine hiçliği de katması,sonsuzluğu hiçlikle, insanı da sonsuzlukla bağlantılı
olarak düşünmesi. İnsanın aradalığına vurgu yapması. Gerçi insanın tanrı ile
hiçlik arasında olduğu düşüncesi tüm bir Kartezyen geleneğin ortak
düşüncesidir. Ama Pascal'den farklı olarak hem Descartes, hem de Malebranche
bunu "insanın hata yapmaya yatkın bir varlık" olduğu düşüncesini temellendirmek
için ortaya koymuşlardır. İnsan arada olduğu için hata yapar ve bu onun
zavallılığının nedenidir. Burada epistemolojik kesinlik çizgisinin içine
aksiyolojik öğelerin sızdığını görüyoruz. Malebranche, Hakikatin Araştırılması'nda bu
konuda şöyle diyor: "Yanılma insanların zavallı olmalarının nedenidir.
Yeryüzünde kötülüğe yol açmış olan kötü ilke işte budur. Ruhumuzda bize acı
duyuran kötülükleri doğuran ve koruyup barındıran da bu ilkedir. Sağlam ve
hakiki mutluluğa ancak bundan kaçınarak ulaşabiliriz." (s.3). Ama Pascal
bu epistemolojik çizginin bütünüyle ötesinde düşünmüştür insanın
"aradalığı"nı. Pascal’in temel düşüncesinin “sonsuzluk içinde insan
nedir?” (Qu’est-ce qu’un homme dans l’infini) ya da “doğa içinde insan nedir?”
(qu’est-ce que l’homme dans la nature) sorularının oluşturduğu açıktır.
Sonsuzluk ya da doğa içinde insan nedir? “Sonsuz olan bakımından bir hiç,
hiçlik (néant) bakımından her şey, hiç ile her arasında bir orta (milieu)”
(s.29). İnsan sonsuz olan ile hiç olanın iki uçurumu (abime) arasındadır.
İnsanı belirleyen aradalığıdır.İşte insan bu mucizeler karşısında titrer. (s.
26). Bizim ruhumuz bedenin içine atılmıştır (jeter); orada sayıları, zamanı ve
boyutları bulur. Yani sonluluğu. Öyleyse bütün sorun, bizim bu sonluluk içinde
sonsuzluğu nasıl bulacağımız sorunudur. Daha sonra Kierkegaard’ın çok açık bir
şekilde ifade ettiği gibi, bu sorun bir varoluş sorunudur. Çünkü varoluş,
sonlunun sonsuz olanla kurduğu bağdır. Bu sonluluk içinde Pascal’e göre insanın
durumu, uçarılık, can sıkıntısı ve tedirginlikle belirlenir (Condition de
l’homme: inconstance, ennui, inquiétude). Doğamız bir hareket içinde ona göre,
bütünüyle ölümde dinginliğe erişecek bir hareket (Notre nature est dans le
mouvement; le repos entier est la mort). Heidegger’in diliyle konuşursak insan
ölüm yönünde (Sein zum Tode) varlıktır. İnsanın doğa içindeki varlığını
belirleyen şey, öyleyse onun sonluluğu, ölüm yönünde oluşu ve hiçliği
yaşamasıdır. Gündelik yaşamın içinde unutmaya çalıştığımız, unutarak
katlandığımız şey şudur aslında: insanın varlığının hiç oluşu ve onun aradaki
varlığının ölümün "korkusu"yla belirlenmesi.
Ama insan
"düşünen" varlık olarak sonsuzluğu arar; tutkuyla bu sonsuzluğu
yakalamaya çalışır. Sonlu olan sonsuzlukla nasıl bağ kuracak? Burada işte kesinsizlik
var. Pascal şöyle diyor: “Tanrı ya vardır ya da yoktur”. Peki biz neyi
seçeceğiz? Pascal’e göre bir bahse (pari) girmeniz gerekir. “Sizin için
kaybedilecek iki şey var: hakikat ve iyi. İki şey ortaya sürüyorsunuz: aklınız
ve istenciniz, yani bilginiz ve mutluluğunuz. Tanrının varlığını seçmekle ne
kaybedersiniz ve ne kazanırsınız? Kazanırsanız her şeyi kazanırsınız.
Kaybederseniz hiçbir şey kaybetmezsiniz. Hayatın ve mutluluğun bir sonsuzluğu
vardır. Nerede bir sonsuzluk varsa ve kazanmaya karşı sonsuz kayıp yoksa burada
artık tereddüt etmeye gerek yoktur. Kazanç ise şüphelidir." (s. 114)
Kesinsiz olanın bir seçimi. Öyleyse burada talih, rastlantı, risk öğeleri
belirleyicidir. Karar verilemezlik durumunda bir karar vermek (décision), varoluşsal
bir seçim yapmak (Kierkegaard'ın dediği anlamda "mutlak bir seçim
yapma") ve sonrasında alınan bu karara sadık kalmak (fidelité) insanı
sonsuzlukla buluşturacaktır. Bu risk durumundaki , karar verilemez ve kesin
olmayan bir durumdaki karar alma ve seçimi teolojik bağlamın ötesinde
düşündüğümüzde Pascal'i bir Derrida ile ya da bir Badiou ile rahatlıkla
buluşturabiliriz. Bu da başka bir yazının konusunu oluşturacak ölçüde detaylı
bir çalışmayı gerektirir.
+ yorum + 2 yorum
Yanılma insanların zavallı olmalarının nedenidir. Yeryüzünde kötülüğe yol açmış olan kötü ilke işte budur. İnsanlar gerçekten de büyük bir yanılgı içinde. Neden evrende tek olalım ki?
Bu da bizim yolumuz seçimimiz ben'im, ben varım dışındaki her şeyi bırakmak, Maharaj'ın ya da diğerlerinin, diğer mistik ve sözde uyanmış ve aydınlanmışların dediği gibi yani sadece felsefe ya da filozoflara ait bi tanımalama değil bu mistiklerinde en derin imgesi budur, Ben kimim ; Ben benim, benim, tüm varolanım; tüm varolan benim ya da onunla birli içinde içiçelik içindeyim gibi, bu kadar, özgürlük, Kenndimde yaşıyorum ve kendimi deneyimliyorum;
Benim içinde yalnızca bu kesin gibi; ki hatta öyle-öyle;
Yorum Gönder
Bize Desteğinizi Yorum Yazarak İletebilirsiniz