Bir Kimsesizin Mektubu |
Kalp aşka zayıf geldiğinde, kendimden caymam an meselesidir. Bilinmeyen bütün kısık cümleler,beceremediğimi fısıldar.Karalamak isterim saman bir kağıttaki gibi kendime dair her şeyi.Eğilip kendi yakın tarihime baktığında baştan kaybettiğim bir sürü savaş vardır.Bilmem yeterlidir susabildiğini…Sustukça bir çok romandan daha çok sayfa ettiğimi.. Beni yaralamakla, iyileşiyor musun? Bir aşkta cümlelerin kendini kaybettiği sınırdır. Bir yağmur toprağa düşerken, bir damlanın yaprakta takılıp kalması gibi aslında. Bir rüzgar bekler silkeleyip yerinden düşürecek ve sabrının sonuna geldiğinde bir talan bekler her şeyi kökünden koparacak.
Tapınak kalıntılarının kaderi aşkın kaybeden akrabalarındandır. Zamanı olmuştur içinde kralları ağırlamıştır ve eskiyen zaman gelmiştir içinde bir çoban çıplak ayaklarını sürtüyordur. İşte hayatı değil seni istiyorum derim ve aşk gider hayatla baş başa kalırım. İstemediğin çocuktan hayırlı olmasını bekler misin ki, hayat adam sayıp yüzüne gülsün artık? Sonra bütün vidaları düşmüş o hayata bir kurtarıcı, bir hayat tamircisi beklerim.Ucu körelmiş bir tornavidayla gelir, çoktan emekli olmuş bir usta gibi marifetli ama titreyen elleriyle yerli yerine koyar her parçayı. Ayağa kalkıp ilk adımımda anlarım ki her parçam yerinde ama eskimişim, yalpalıyorum, zamanın gözünden düşüyorum. Zamana gelince dünyanın en büyük yalancısıdır. Derler ki zamanla her şey unutulur, toparlanır. Halbu ki zaman senden benden daha çok parçalanmıştır. Geçmiş, şimdiki, gelecek…Geçen hiçbir saatini tekrar yaşayamıyor,aynı dakikayı sevip bir ömür sürdüremiyor, zaman ki pişman olup kaldığı yerden devam edemiyor.
Şehrim bir yerde kalır. Pilleri akmış arabam gibi olur aşk. Kırdığın bir şeyi üstüne almamak gibi, saklarım,saklanırım.Matematiğin hesapsızlığını,edebiyatın ukalalığını anlarım.En kolayı felsefe yapmak gelir ve bir müddet sonra delirmeye başladığımı farkına varırım.Sonra ruhuma bir merdiven dayayıp arkasını görmek istediğimde,korkaklığın ördüğü duvarlar keser önümü.Hangi terzinin marifetli parmakları dikebilir ruhunun sökülüşünü? Yaraların,cesaretinin yaramazlıklarıyla acır. “Bir dökebilsem kendimi hayata,bir aralığını bulsam zamanın,önce aşktan başlayacağım ilk seri cinayetlerime.Dost,iyilik ya da vefa sıralayacağım arka arkaya…İnsanoğlunun bütün acı soğuk kahkahalarına inattır,bir ölüm besleyeceğim kendi elimle dosdoğru,adam gibi…” Daha çok hayıflanırım daha da çok. Ama kurtuluşum avazın çıktığı kadar susmak olacak. Mecbur ve nazik ilk güneş tutulmamdır içimde, serin ve karışık ilk kez yağmurla yağışım, bir yaprak kadar sürülüşümdür suçsuz ve kurak.
Bir beyaza ne karıştırırsan karıştır ne kadar siyah çıkar içinden.Bir siyahı ne kadar açarsan aç ne kadar beyazdır elde kalan.Unutmak böyle olsa gerek; ne tam siyah kadar eyvallah,ne beyaz gibi inat.Yalnızlık önce senden başlar.İpi koparmış kayıklar gibi önce tatlıdır özgürlük,.İlk fırtınada bakarsın ki kaptansız olmaz okyanuslar. Ve o kadar kayıp veririm ki kendimden,O kadar tayfa bırakırım ki derinlere,vaktiyle beğenmediğim şamandıra kurtuluşum olmuştur.Kırık,dökük,eski,çirkin…Anlarsın ki aşktan ne kadar anladığın değil,aşkın senden ne kadar anladığıdır ihtiyaç.Yüzüme bir sürü deniz vurur,bir sürü kayalık çarpar.. Kırılır, ruhum bedenimin içinde. Usulca sever kalbim aşkı. Hatırsız yanımda kendini attığın uçurumlar birikir. Kalır mı bilir misin,içinde aşkın yosunları. Boşver geçen geçsin de; sen nerde kaldım önce onu bulmalı .
Yorum Gönder
Bize Desteğinizi Yorum Yazarak İletebilirsiniz