Felsefe Nedir ?

4 Ağustos 2013 Pazar | yorum

Felsefe Nedir ?

 Felsefe'nin Anlamı

Tarafımızca seçilmeyen, koşulları hakkında doyurucu bir bilgi sahibi olmadığımız, belirsizlikler ve bilinmeyenlerle dolu yaşamın içinde, insan ediminin boyutlarını ölçerek yaşamı güvenli kılabilecek en önemli etkinliklerden biri felsefedir. Yaşamak, kimi zaman bir şeyler yapıyor olmak, kimi zaman ise bilerek (bilinçli olarak), bir şeyler yapmaktan sakınmaktır. Zira yapmamak da bir eylem biçimidir. Bir şeyi yapmak ya da yapmamak kararı, tercihlerin teraziye konulmasıdır. İnsan, sürekli kararlar vermek zorundadır ve kimi zaman çok zevkli olabilen bu etkinlik, kimi zamanlarda ise fazlasıyla tedirginlik ya da acı verici olabilmektedir. Karar vermek, mevcut koşullar içinde bir şıkkı yeğlemek, onu seçmektir. Bu seçim ise, her şeyden önce bilgiyi (bilmeyi) zorunlu kılmaktadır. Yaşam, zaman stadyumunda bir yarış, bir performanslar ve tercihler zinciri midir? Engellerle dolu bir yolu izleyip, bu engelleri aşarak, bir noktadan diğerine ulaşmak için sarf edilen bir çabadan mı ibarettir yoksa? Sadece bir yerlere ulaşmak, ya da bir şeyler olmak mıdır? Yoksa seçilmiş ya da verilmiş belli bir yolda yürüyüşüne devam etmek, kimi zaman da koşmak mıdır? Hepsidir yaşam. Yapmaktır o, burada ve şimdi. Ancak, sadece emek (yapmak) tek başına yeterli olmamaktadır, bu emeğin yönünü çizecek tarihsel bir bilincin olması da zorunludur. Uygarlığımızın teknolojide kaydettiği ilerlemenin, ahlaki ve felsefi donanım bakımından kaydettiği ilerleme ile eşit olmadığı uzun zamandır bilinen ve üzerinde tartışılan bir konudur. Zaten bugün hissedilen ve yaşanan çok yönlü sıkıntıların başlıca nedenlerinden biri de, bu ahlaki ve
felsefi yordamın eksikliği ve geri plana itilmiş olması değil midir? Uygarlığımız bugün, yol boyunca yapmış olduğu tercihlerin, ama özellikle tarihsel dönüm noktalarında yapılan yön değişikliklerinin acısını çekmektedir. Günümüzde artık açık ve net olarak görülmektedir ki, büyük uygarlıklar, toplumsal ve siyasal farklılıklarını ne yazık ki, sahip oldukları büyük teknolojiyi, taş devrindeki insanlardan çok da farklı olmayan bir şekilde kullanarak çözmeye çalışmayı sürdürmektedirler. Tarih öncesi insanının binlerce yıl önce birbirlerine attıkları ilk kurşunlar olan çakmak taşlarının yerini, bugün artık hidrojen ile atom bombaları ve kimyasal silahlar almıştır. Çağdaş insan çok ilerlemiş, gurur duyduğu bir uygarlık ve teknoloji geliştirmiştir ama diğer insanlarla olan çelişkilerini çözmek için başvurduğu yöntemi, mağara adamınınkinden ayıran tek fark, bugün, kullanılan silahların tahrip gücünün daha yüksek olmasından ibarettir. Uygarlığımızın yansıttığı birbiriyle uyuşmayan, karmaşık görüntü karşısında önerilebilecek tek şey, felsefeye daha çok eğilmek, onu daha iyi bilmeye ve anlamaya  çalışmak olacaktır.

Felsefeden ne anlaşılmaktadır?

Bildiğimiz gibi, felsefe ile ilgilenmeye başladıktan bir süre sonra, ortalama bir insan genellikle şöyle şeyler söylemeye başlamaktadır:Bütün bu, kavramları, yöntemleri analiz etme ve eleştiriden geçirme işi iyi de, tüm bunların ne yararı var ki? Bir kere, bu yoğun zihinsel işlemler (kavramları öğrenme, kavrama, analiz etme, sorgulama ve eleştirme vb.) çok sıkıcı. Ayrıca ben, gerçekte bu teknik ayrıntılarla hiç ilgilenmiyorum. Benim bilmek istediğim şey, bütün bunların ne ifade ettiği, ne anlama geldiği… İçinde yaşadığım dünya gerçekten nasıl bir dünyadır? Bu dünyada, peşinden koşulmaya değer şeyler nelerdir? Felsefe, bizi bu sıkıcı işlemlerle karşı karşıya bırakmak yerine, neden, tüm bu işlemlerden çıkarılması gereken sonuçların neler olduğunu doğrudan doğruya söylemiyor?  Bizlere pek de yabancı gelmeyecek olan bu ifadelerde de görülebileceği gibi, ortalama insan, aklını kurcalayan ve yanıtlamakta güçlük çektiği sorulara bir cevap ister, çünkü birçok filozofun, hayatta karşılaşılan sorunlara ilişkin olarak yanıtlara sahip oldukları gibi bir iddia ile ortaya çıktığını bir şekilde duymuştur. Gözden kaçırdığı nokta ise, söz konusu yanıtı, her filozofun içinde bulunduğu koşullarda ve kendi bakış açısından ileri sürdüğü, dolayısıyla bu yanıtların ancak benzer koşullar içinde bir anlam ve değere sahip olabileceğidir. Örneğin Aydınlanma, Modernite ve Kapitalizm gibi tarihsel, ekonomik ve kültürel süreçlerden geçmiş bir ülke ve toplumun ferdi olarak bir filozofun sözgelimi, yoksulluk sorunu ve daha insancıl koşullarda yaşama arzusunun gerçekleştirilmesine yönelik açıklama ve önerileri, tamamen farklı
koşullarda yaşamını sürdüren ve söz konusu süreçlerden geçmemiş toplumlarda yaşayan insanlar için geçerli olmaktan oldukça uzak bir yanıt olacaktır. Bu nedenle bu yanıtların, her ne kadar benzeri sorunlarla yüz yüze gelmiş olsalar da, insanların tümü için aynı derecede geçerli olması mümkün değildir. Farklı zaman dilimlerinde ve farklı toplumlarda, ekonomik, kültürel ve toplumsal koşullar ve dolayısıyla sorunların ortaya çıkış biçimleri de farklı olacaktır. Felsefeye ilgi duymakla birlikte, henüz onu tanıma imkanını bulamamış olan sıradan bir insan, genellikle felsefeyi, çok şey vaat eden, çekici ama aslında vaat ettiklerini karşılamaktan uzak, anlaşılması neredeyse imkansız denilebilecek kadar zor ve ilk başta uyandırdığı ilginin aksine, aslında çok sıkıcı bir uğraş olarak görmektedir. Filozofların yazdıklarında, zihnini meşgul eden sorunların nasıl çözülebileceklerine ilişkin herhangi bir ipucu yerine bulabildiği tek şey, bu sorunların çeşitliliğinin ve derinliğinin, kendi düşündüğünden çok daha fazla olduğunun farkına varmasını sağlayan ve onu aslında hiç ilgilendirmeyen analizler bolluğu olmaktadır. Felsefe ona, aklını kurcalayan sorunun kaynaklarına, koşullarına, biçimlerine ilişkin bir sürü ayrıntılı bilgi ve analizler vermekte, ama onun sorununun nasıl çözülebileceğine ilişkin herhangi bir şey söylememekte ya da tüm bu birikim içinde neyi seçmesinin daha iyi olabileceği konusunda ona hiç de yardımcı olmamaktadır. Kendisinin bu filozoflar kadar akıllı ve bilgili olmadığını düşünen sokaktaki insan, doğal olarak filozofların yanıtlarında, her insan için geçerli olabilecek bilgi, öneri ya da çözümler bulmayı umut etmektedir. Daha da açık bir şekilde söylemek gerekirse, ortalama insanın felsefeye yönelmesinin altında yatan asıl neden, kendi düşünme ve bilgilenme yeteneğini geliştirmekten çok, kendisinin çıkarması gereken sonuçları hazır olarak bulabileceğine ilişkin beslediği umuttur.

Felsefe Nedir?

Felsefe, bir takım gizli hikmetlerle dolu olduğu görüntüsü veren, bazı ağırbaşlı ve saygıdeğer insanlarca dile getirilen gizemli kavramlarla bezenmiş, adeta çözülmemek üzere hazırlanmış bir bilmece değildir. Hayatın bizzat içinden yükselen bir etkinlik olarak felsefe, aslında yaşamın diğer olgularından çok uzaklarda ya da onlardan çok farklı değildir. Sözgelimi kimi zaman o, soğuk algınlığı kadar basit bir şeydir, kimi zaman kalp krizi kadar dramatiktir. Kimi zaman ise, sözgelimi bir veba kadar vurucu ve yıkıcı bir şeydir.4 Felsefe, insana, geçmişine ait zengin deneyim ve birikimini göstererek, ona, kendi kaderini çizmesinde yardım edebilir. Böylece, onun bugününü doğru değerlendirmesine ve gelecek yönelimleri için isabetli seçimler yapmasına yardımcı olabilir. Çünkü insan sürekli yolculuk içinde olan bir varlıktır. İnsan olmak demek, yolda olmak demektir. İnsan tamamlanmamıştır, dolayısıyla, yaşadığı sürece her bir anda farklılaşmaktadır. Yaşamak, içkin ve belirlenmiş bir var oluşa sahip olmak değil, bu var oluşu andan ana gerçekleştirmeye çalışmaktır. Yaşamak, insanın miras aldığı birikim, donanım ve doğayı, kendi düşünceleri, sözcükleri ve eylemleriyle uzlaştırmaya çalışmasıdır
Yazıyı Beğendiniz mi ? :

Yorum Gönder

Bize Desteğinizi Yorum Yazarak İletebilirsiniz

Son Fırsatlar