Siyaset Felsefesi ve Antik Çağ

5 Ağustos 2013 Pazartesi | yorum

Siyaset Felsefesi ve Antik Çağ
 Batı siyaset felsefesinin, Platon'un ideal devlet anlayışını ortaya koyduğu "Devlet" (Republic) isimli eserinde Sokrates tarafından tartışmaya açılan "adalet nedir" sorusuyla başladığı söylenebilir. Platon'un bu eseri siyasal düşünce tarihinde adalet üzerine yazılmış herhalde en ayrıntılı kitaptır.1 Adalet probleminin ele alındığı "Devlet", en iyi bilinen ve genelde diyalogların en büyüğü olarak düşünülendir. Onun en önemli bölümü, adil olmayanın değil, adaletli insanın mutlu olduğu ideal devleti oluşturulmasıdır. Fakat "Devlet", bütün devleHer ve yönetimler için standart olabilecek muhtemel en iyi devletin inşasından daha fazlasıdır Diyaloğun bütünü göz önüne alındığındaadalet hakkındaki tartışmanın iki karşıt konumda ilerlediğini söyleyebiliriz. Bir tarafta toplumsal düzeni sağlamak için temel ilke olarak evrensel ve ebedi bir ahlak anlayışını savunan Sokrates, diğer tarafta ise geleneklere ve zamana göre değişebilen relativist bir adalet anlayışını savunan Sofistler vardır. Platon'un başlatmış olduğu bu önemli tartışma; felsefe tarihi, özellikle de siyaset felsefesi tarihi boyunca devam ederek günümüze kadar gelmiştir. Kuşkusuz Platon'un diyalogda tartıştığı tek konu adaletin ne olduğu sorusu değildir. Siyaset felsefesinin temel  problem alanını oiuşturan insan doğası, devletin kaynağı ve amacı, yurttaşm özgürlüğü, ah.laki değerlerin siyasetteki yeri, kimin yöneteceği ve en iyi yönetim biçiminin ne olduğu soruları da diyalogda tartışılan önemli konular arasındadır. Platon'un siyaset felsefesiyle ilgili düşünceleri genellikle basitleştirilmiş ve küçümsenmiştir. O'nun Devlet'te ortaya koyduğu ideal devlet anlayışı, adil olmayan bir şekilde modern totaliter devletle karşılaştınlmıştır. Diyaloğun baş konuşmacısı olan Sokrates, bazı çağdaş totaliterler tarafından küçümsenerek ilk "sosyal demokrat" diye adlandırılmıştır; O'nda nefret ettikleri şey, her şeyden önce, O'nun kabul görmüş düşünce ve kurumların ardında yatan mantığı ortaya çıkarmak üzere tartışma yoluyla yaptığı bitmez tükenmez araştırmasıdır. Başka bazı totaliterler Platon'un düşüncesine daha az nüfuz ettiklerinden, O' na ilk ataları olduğu gerekçesiyle el koymuşlardu. Çünkü Devlet'de bariz bir şekilde demokratik olmayan ve doğrudan doğruya antidemokratik olan pek çok şey vardır. Bununla birlikte Platon'un ve Sokrates'in akı1cılığı, şiddete tapınmayla asla yan yana konulamayacak biçimde insan zekasının iyi bir hayatın esasını ve bu hayata ulaşmanın yollarını felsefe araştırmasıyla keşfedebileceği varsayımına dayalıdır.3 Bu yüzden Platon'un öğretilerinden herhangi birine ya da hepsine yürekten karşı olsak bile, siyasi ve sosyal hadiselerin çözümlenmesinde aklın ve eleştirel düşüncenin büyük bir yeri olduğuna inandığımız ölçüde hepimiz Platon'un mirasçısıyız demektir. Platon'un bu mirası, siyaSi ve sosyal hadiselerin güç kullanarak veya dogmalara uyularak değil, tartışılarak açıklığa kavuşturulabileceğiniifade etmektedir. Bu bakış açısıyla Platon bize, çağımızın sosyal, ahlaki ve siyasi konularını incelemede zengin bir kaynak sağlamaktadır. Adalet, siyaset felsefesinin en temel kavramlarından birisidir. Adalet özlemi insanların en eski özlemlerinden biri, adalet sorunu da felsefenin en eski sorunlarından biri olmuştur. Ancak bu son soru, dünya nüfusu arttıkça daha da önem kazanmıştır. Adaletin ne olduğu sorusu yalnızca önemli değiL, cevaplandırılmasıacilolan bir soru haline gelmiştir. Çünkü günümüzde artık  adalet özleyen değil, adalet talep edenlerin sayısı gittikçe artmakta ve bu insanlar adaleti elde etme umudunu yHirince silaha sarılmakta, rasgele insan öldürmekte, kendileri de ölmektedir.4 Diğer taraftan adalet sorununun siyaset felsefesinin ana problemlerinden biri olduğu açıktır. Siyaset felsefesiyle uğraşan herkes değerlerden arındırılmış bir çalışma yapsa bile adalet konusunu ihmal edemez. Asırlar önce siyaset felsefesi alanında ilk ve en önemli çalışmalardan biri ol<1n "Devlet"te Platon, adalet sorunuyla yoğun bir şekilde meşgulolmakta, hem adaletin mahiyetini araştırmakta hem de ideal devlet düzeni oluşturmaya çalışmaktaydı. Aradan geçen bunca zamana rağmen adalet sorunu hala siyaset felsefesindeki merkezi konumunu korumakta ve konuyla ilgili o günden bugüne oldukça zengin bir literatür ortaya çıkmış bulunmaktadır.'
Devlet'in birinci kitabında Sokrates ve diğer tartışmacılar adaletin anlamını tartışırlar. Burada adaletin farklı tanımları üzerinde dururlar. Adalet ilk olarak "birinin borcunu geri ödemesi ve doğruyu konuşmaktır"6 şeklinde tanımlanır. Geleneksel ahlak anlayışı üzerine temellenen bu tanım, iyilik ve şerefle adalet arasında bir ilişki kurar. Yani birinin borcunu ödemesi, doğruyu konuşması, ülkesini sevmesi, iyi davranması, Tanrılara saygı göstermesi adalet olarak tanımlanır. Ancak Sokrates karşı bir örnek sunarak bu tanımı reddeder. Eğer biz zımnen adaletin iyilikle ilişkili olduğunu kabul edersek, bu her iki taraf için de zararlı olabilir.? Adaletin ikinci tanımı Polemarchus tarafından "dostlara iyi, düşmanlara kötü davranmak" olarak yapılır.s Sokrates, bu tanımdaki kavramlar üzerinden tartışmayı yürüterek, bu tanıma da itiraz eder ve adalet yeniden tanımlanır: "Dosta iyi ise iyilik etmek, düşmana kötü ise kötülük etmek adalettirilg Bu tanım üzerine Sokrates, adaletin adaletsizlik üretmeyeceğinden hareketle birine zarar vermenin adaletli bir davranış olamayacağı sonucuna varır. Böylece Palemarchus'un adaletle ilgili yaptığı tanımı reddeder. Diyaloğun bu bölümü dikkatle okunduğunda, bilge kişi olarak isimlendirilen Simonides'in adalet tanımını Sokrates'in reddetmediği fark edilecektir. yani "adalet her iki tarafa hak ettiğini vermektir"

Yazıyı Beğendiniz mi ? :

Yorum Gönder

Bize Desteğinizi Yorum Yazarak İletebilirsiniz

Son Fırsatlar